Archiprix 2024’e ev sahipliği yapan Abdullah Gül Üniversitesi Mimarlık Bölümü, bu önemli etkinliği yalnızca bir ödül töreni olarak değil, aynı zamanda mimarlık eğitimi ve düşüncesi üzerine kolektif bir tartışma zemini olarak değerlendirdi. Bu röportajda, jüri süreci, projelerin ortak temaları ve Archiprix’in mimarlık öğrencileri üzerindeki etkisi üzerine samimi ve içgörülü paylaşımlar yer alıyor.
Archiprix 2024 ödül törenine ev sahipliği yapmak Abdullah Gül Üniversitesi Mimarlık Bölümü için nasıl bir deneyimdi? Bu sürecin sizin için kişisel olarak anlamı neydi?
Buket Metin: Tabii ki çok keyifli bir deneyimdi zaten Archiprix çok eski yıllara dayanan, köklü bir yarışma. Yani öğrenciliğimden beri takip ettiğim bir yarışmaydı. Fakültemizde de sergileri olurdu. Şimdi böyle bir sergiye ev sahipliği yapmak, yapılmasına katkıda bulunmak, bu organizasyonu öğrencilerimizle buluşturmak çok keyifliydi.
Ömer Faruk Alp: Ben şu anda postdoc yapıyorum ve çalışmalarım daha çok araştırma temelli tasarım üzerine. Yarışmalar da bu alanda çok değerli örnekler oluşturuyor. Bu etkinliğin direkt olarak buraya, Abdullah Gül Üniversitesi’ne gelmesi çok kıymetli bir fırsattı. AGÜ, ulusal ve uluslararası düzeyde güçlü bir altyapıya sahip ama Kayseri’de olması nedeniyle biraz dezavantajlı sayılır. Bu etkinlik tam da bu açıdan çok iyi bir zamanlamaydı. AGÜ’nün dışa açılma çabalarına da güzel bir örnek oldu diyebilirim.
Bu yıl jüri olarak değerlendirdiğiniz projelerde sizi en çok etkileyen ortak yönler nelerdi? Özellikle sizi heyecanlandıran temalar, yaklaşımlar ya da teknikler oldu mu?
Buket Metin: Jüri olarak bu yıl 164 projeyi değerlendirdik. Genelde sadece ödül alan projeler görünür olur ama bu süreçte tüm projeleri inceleme fırsatımız oldu. İki aşamalı elemede önce 37 projeye, ardından 12 projeye indik. En çok dikkatimizi çeken nokta, projelerin güncel problemlere temas etme çabasıydı. Kolokyumda da vurguladığım gibi, sadece insanı merkez alan değil; farklı organizmalarla, canlılarla birlikte yaşamı düşünen tasarım yaklaşımları öne çıkıyordu. Bu bilinçle geliştirilen fikirler, mimarlık felsefesi açısından oldukça kıymetliydi. Öğrencilerin lisans düzeyinde kuramsal arka plan oluşturma becerisi, fikir üretme süreçlerine ne kadar önem verdiklerini gösteriyordu. Projelerde yalnızca yapı üretme değil, mimarlığı düşünsel boyutuyla ele alma çabası da çok belirgindi. Hangi projelerin hangi okuldan olduğunu başta bilmiyorduk, ancak sonuçlar açıklandıktan sonra farklı ekollerin bu kuramsal yaklaşımlara nasıl yansıdığını görmek bizler için oldukça değerliydi.
Ömer Faruk Alp: Kolokyumda da bahsettiğim gibi, postdoc konumumun bir parçası olarak mimarlık ve mimarlık eğitimi arasında bir fark görüyorum. Mimarlık daha pratik ve uygulamaya yönelikken, mimarlık eğitimi mesleki kimliğin oluştuğu, kritik ve analitik düşüncenin geliştiği deneysel bir süreç. Bu jüri süreci de böyle bir ortamdı; dördüncü sınıf öğrencilerinin final projeleri yarıştı ve sergilendi. Ödül alan projelerin ortak özelliği, düşünmeyi teşvik etmeleri ve entelektüel tartışmalara zemin hazırlamalarıydı. Teknik rasyonel, fenomenolojik, içgüdüsel ya da bilgisayar destekli yaklaşımlar fark etmeksizin, hepsi anlamlı bir tartışma alanı yarattı. Bu açıdan projeler oldukça başarılıydı.
Bölüm başkanı olarak, öğrencilerinizin böyle prestijli bir yarışmaya ev sahipliği yapan bir ortamda bulunmasının onlara nasıl katkılar sağladığını düşünüyorsunuz?
Buket Metin: Bölüm başkanı olarak, tüm öğrencilerin yeterince katılmamasını (gülerek) biraz esefle karşılıyorum. Ama katılan öğrencilerin sergiyi yerinde görmesi, kazanan projelerin basılı olarak eline ulaşması ve jüri üyelerini kolokyumda dinlemesi çok değerliydi. Özellikle bitirme projesi yapacak olan üçüncü sınıf veya şu an bitirme projesi çalışan öğrenciler için bu deneyimin, projeye ve mesleğe nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda önemli bir katkı sağladığını düşünüyorum. Bu sayede yarışmaya katılma hevesi ve motivasyonu artar diye umuyorum, ki bu da çok kıymetli.
Archiprix gibi yarışmaların mimarlık öğrencilerinin mesleki gelişiminde nasıl bir rolü olduğunu düşünüyorsunuz? Bu tür platformlar öğrenciler için neden önemli?
Buket Metin: Archiprix gerçekten çok prestijli bir yarışma. Böyle bir yarışmayı kazanmak, öğrencilerin portföylerinde büyük bir artı oluyor. Bununla beraber sadece Archiprix değil, farklı yarışmalara katılmak çok önemli. Özellikle Archiprix gibi bitirme projelerine odaklanan yarışmalar, mesleğe yeni başlayanların nasıl adımlar atacakları ve karşılaşacakları yaklaşımlar konusunda onları yönlendiriyor. Geçmişte yarışmayı kazananları incelediğinizde, Türkiye’de yapıldığı ilk yıllardan itibaren ödül alanların bugün mimarlık sektöründe önemli isimler olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla bu yarışmanın meslek hayatına ciddi katkısı olduğunu düşünüyorum.
Ömer Faruk Alp: Genç mimar adayları için bu tür yarışmalar, kişisel ve mesleki duruşun, hassasiyetlerin ve kaygıların şekillenmesi açısından çok değerli birer rol model. Özellikle eleştirel düşünmenin temelleri burada atılıyor. “Critical thinking” ile “criticism” arasındaki fark da bu ortamda daha iyi kavranıyor.
Bu yarışmanın verdiği en önemli mesaj, mimarlığın yalnızca teknik bir alan olmadığı. Mimarlık eğitimi dört yıllık teknik bir program gibi görünse de aslında çok daha fazlasını barındırıyor. Sosyal, kültürel, politik ve ekolojik sorunlara duyarlı olmak, bu konularda fikir üretmek, sadece proje çizen değil, bulunduğu ortamda söz sahibi olan, duruşu ve eleştirel bakışı olan bireyler yetiştirmek önemli.
Ayrıca takım çalışması, iletişim, girişimcilik, risk alma ve mesleki cesaret gibi becerilerin de mimarlığın bir parçası olduğunu öğrencilere hatırlatmak gerekiyor. Bu yarışma ve özellikle seçilen projeler, bu farkındalığı oluşturma açısından çok değerliydi. Jüri raporları da bu mesajı net bir şekilde ortaya koydu diye düşünüyorum.
Yarışmada gözlemlediğiniz yaklaşımlar, Türkiye’de mimarlık eğitiminin geleceği hakkında size ne düşündürdü? Sizce hangi yönlerde gelişiyoruz, hangi alanlarda daha çok çalışmalıyız?
Buket Metin: Yarışmadaki projeler aslında üniversitelerin ve fakültelerin mimarlık bölümlerine nasıl yaklaştığını da gösteriyor. Bazı yaklaşımlar çok spesifik; kolokyumda da konuşulduğu gibi, bazıları tamamen bina yapmaya odaklanıyor, bazıları ise binayı ikinci plana atıp düşünce geliştirmeye ağırlık veriyor. Ayrıca, tarihi çevreyi koruma, ekoloji ve problemlere çözüm bulma gibi farklı yaklaşımlar da var. Ben her zaman ortada bir denge kurulması gerektiğini düşünüyorum. Çok kuramsal ama yapılabilirliği sorgulanmayan projeler de faydalı değil. En iyi bitirme projeleri, güçlü bir kuramsal arka plana ve iyi araştırmaya sahip, bunları tasarım çözümlerine dönüştüren ve yapılabilirliği de sorgulayan projelerdir. Bu dengeyi yakalamamız gerekiyor.
Ömer Faruk Alp: Bu yarışma çok kapsayıcı değildi; katılım daha çok belli başlı üniversitelerden geldi — örneğin Dokuz Eylül, İYTE, İTÜ, ODTÜ ve AGÜ gibi. Türkiye’de yaklaşık 250 mimarlık fakültesi var ama bunlardan sadece 10-15 tanesi katılmış. Bu yüzden Archiprix’in Türkiye’deki mimarlık eğitimini bütünüyle temsil ettiğini söyleyemem.
Yine de katılan üniversitelerin projeleri uluslararası rekabet düzeyine çok yakın, hatta bazı alanlarda ötesine geçmiş durumda. Bu oldukça umut verici. Eğer bu sayı artarsa, yani daha fazla fakülte kabuğunu kırıp bu tür yarışmalara ilgi gösterirse, mimarlık eğitimi adına geleceğe dair çok güçlü bir potansiyel var.
AGÜ de bu duyarlılığa sahip üniversitelerden biri. Hem kurumsal yapısı hem de akademik kadrosu bu yaklaşımı destekliyor. Geçen dönem AGÜ'den iki proje katıldı, bu sayı ileride beş-onlara çıkacak gibi görünüyor — bu bile başlı başına kıymetli.
Peki bu konuda bizden katılan projeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Buket Metin: Bizden katılan projelerin konularını bildiğim için jüri sürecinde oy kullanmadım, oy kullanmama hakkımı kullandım. Projeler ilk aşamada elendi ve o aşamada temsil diliyle ilgili bazı sorunlar olduğunu düşünüyorum. Jüri üyeleri kendi bakış açıları ve kriterlerine göre karar verdiği için elenen projeler hakkında fazla detay vermek doğru olmaz. Bizim bitirme projelerimize bakarsak, kuramsal çerçevenin yeterince iyi yansıtılmadığını söyleyebilirim. Her projenin kendine özgü bir temsil dili vardı ve çözüm üretme niyeti de vardı, ancak kavramsal arka planı iyi ifade edememeleri elenmelerine sebep oldu. İlk aşamada, projelerin kuramsal arka planlarının nasıl geliştirildiği, temsil dilinin kullanımı, mekansallaşmanın gelişimi ve yapılabilirlik gibi kriterler değerlendirilirdi. Muhtemelen bizim projelerimiz, arka planda çok şey barındırıyordu ama iyi ifade edilmediği için elendi.
Yarışmaya katılan projelerde sürdürülebilirlik, toplumsal fayda ya da yeni teknolojilerin kullanımı gibi çağdaş mimarlık gündemlerine nasıl yaklaşıldığını gözlemlediniz?
Buket Metin: Yarışmaya katılan projelerde sürdürülebilirlik konusu oldukça çeşitliydi. İnsan odaklı olmayan, atığı projenin ana unsuru yapan, hayvanları, organizmaları ve diğer canlıları merkeze alan birçok proje vardı. Ayrıca toplumsal fayda ve sosyal sorumluluk temalı projeler de dikkat çekiciydi. Yeni teknolojilerin kullanımı da ön plandaydı; özellikle kazanan ilk üç projede yazılımlar, simülasyon araçları gibi teknolojik yöntemlerle çözüm önerileri geliştirilmişti. Örneğin, atık toplama ve bertarafını mühendislik bakış açısıyla çözüp bunu mimari bir tasarıma dönüştüren bir proje vardı ki, teşvik ödülü alan projelerden biriydi. Genel olarak bu çağdaş konuların bitirme projelerine iyi entegre edildiğini gördük.
Son olarak, bu yarışmanın hem genç mimar adayları hem de mimarlık eğitimi veren kurumlar açısından nasıl bir mesaj taşıdığını düşünüyorsunuz? Ve sizce bu mesaj önümüzdeki yıllarda nasıl şekillenmeli?
Buket Metin: Archiprix, farklı ekollerin birbirini anlatması için çok iyi bir araç bence. Süreç boyunca hangi öğrencinin hangi okuldan geldiğini veya projelerin danışman hocalarını bilmiyoruz ama kazananlar belli olduktan sonra mimarlık ortamının ve eğitiminin nereye yöneldiğini görmek mümkün oluyor. Her üniversitenin kendini nasıl konumlandırdığını da gösteriyor bu. Geçen sene kazanan öğrencinin okulundan, bu sene de kazanan öğrenci çıktığından haberim yoktu. Bunun biraz daha ekolleri göstermek, tanıtmak, birbirini anlatmak açısından faydalı olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki yıllarda her fakültenin bitirme projelerinde nasıl bir duruş sergileyeceğini tanımlaması açısından da önemli bir araç. Ben bu süreçte çok düşündüm; önümüzdeki yıllar için bitirme projelerinde nasıl bir imza bırakmalıyız? Sadece bina yapmak değil, günümüzün ihtiyaçlarına ne katabiliriz? gibi sorularla süreci tamamladım.
Archiprix 2024, farklı ekolleri bir araya getirerek mimarlık eğitimine dair değerli bir panorama sundu. Yarışmaya katılan projeler, mimarlığın sadece teknik bir üretim değil; düşünsel derinliği, toplumsal sorumluluğu ve entelektüel cesareti barındıran bir alan olduğunu bir kez daha hatırlattı. Etkinlik, geleceğin mimarlarına ilham vermeye devam ediyor.