AGUNews

Aralık 2024, Sayı 87

Dr. Öğretim Üyesi Zeliha Soran Erdem Genç Bilim Kadını Ödülü Hakkında Konuştu

Betül Akarsu Huriye Armutlu Aralık 2024, Sayı 87 71
Dr. Öğretim Üyesi Zeliha Soran Erdem Genç Bilim Kadını Ödülü Hakkında Konuştu

Zeliha hocam merhaba, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Bugün sizinle L’Oréal Türkiye ve UNESCO tarafından verilen Genç Bilim Kadını Ödülü'nüzü konuşmak için bir araya geldik. Fakat öncesinde okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız? Eğitiminiz, kariyeriniz..?

Merhabalar. Ben teşekkür ederim benle böyle bir röportaj talep ettiğiniz için. Ben Zeliha Soran Erdem, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji mezunuyum, daha sonra Biyomühendislik’te yüksek lisans yaptım, ardından Malzeme Bilimi ve Nano Teknoloji’de doktoramı bitirdim. Bu süreçte kısa bir süre Singapur'da araştırmacı olarak bulundum. Şimdi ise AGÜ’de Mühendislik Bilimi bölümünde doktora öğretim üyesiyim. Beş – beş buçuk yıldır da AGÜ’deyim.

Geçtiğimiz ay çok güzel bir başarıya imza attınız, öncelikle tebrik ederiz. L’Oréal Türkiye ve UNESCO tarafından aldığınız ödül neydi, okuyucularımıza bahseder misiniz?

Teşekkür ederim öncelikle. UNESCO ve L’Oréal iş birliğiyle her yıl 4 bilim kadınına ödül veriliyor. Buradaki amaç kadın bilim insanlarını daha görünür yapabilmek ve onları en azından bu alanda motive etmek. Ödüle başvuru konusunda bilgi vereyim öncelikle. Bizler bir proje sunuyoruz bu programa ve onlar hem sunulan projenin içeriğine ve özelliklerine hem de akademik geçmişimize bakıyorlar. Ardından bağımsız bilimsel bir komite tarafından projeler değerlendiriliyor ve değerlendirilmelere göre ödüller veriliyor. L’Oréal ise hem ödül noktasında hem de bu projelerin görünürlüğü açısından projelere destek veriyor. Benim çalışmam ekran arka aydınlatma dediğimiz aydınlatmalar üzerine bir projeydi. Televizyon, tablet, bilgisayar gibi LCD ekrana sahip teknolojik aletlerin hepsinde arka planda bulunan bir aydınlatma sistemi var. Biz “Aydınlatma sistemini daha doğal ve sürdürülebilir yapabilir miyiz,” sorusundan yola çıkarak projemizi oluşturduk. Bu konuda amacımız ise beyaz ışık üretmek. Bu beyaz ışık için normalde yapılan standart şey şu: mavi bir ledin üzerine kırmızı ve yeşil renkte ışıyan malzemeleri bir katı yüzeyle birlikte üzerine koymak ve bu üç rengin karışımından beyaz renk elde etmek. Ben bu mavi ledin üzerine konulan katmanı bitkilerden elde ettiğim ışıyan moleküllerle oluşturuyorum. Dolayısıyla hem daha doğal hem daha sürdürülebilir hem de çevreye ve insan sağlığına daha zararsız malzemelerden beyaz ışığı elde ediyoruz.

Süreç nasıl işledi, bu konu hakkında ne zamandır çalışmalar yürütüyorsunuz ve zorlukları nelerdi size göre?

Aslında bu çalışma uzun süredir devam eden birikimlerimizin bir meyvesi gibi düşünülebilir. Doktoramda ışıyan malzemelerle ve kuantum noktacıklarla çalıştım. Bunlar inorganik ve sentetik dediğimiz ve laboratuvarlarda ürettiğimiz malzemeler. Ama bitkilerin bu amaçla kullanımına dair pek bir çalışma yok çünkü literatüre baktığımız zaman bitkiler genellikle farmakolojik açıdan kullanılan malzemeler. Bitkilerin ışıyan moleküllerinin aydınlatma sistemleri ya da standart boyalara alternatif kullanımlarına dair pek bir çalışma yok. Ayrıca ben hem biyo malzemeler hem de diğer farklı alanlarda (optik gibi) kullanılan malzemelerle de çalıştığım için bizim bu projedeki amacımız bitkilerde bulunan ışıyan molekülleri farklı malzemelerle birleştirerek daha kullanılabilir hale getirmek. L’Oréal ödülümü aydınlatma sistemleri için geliştirdiğim bir projeden aldım ama normalde bu proje tanı ve tedavi sistemlerine de uygulanabilir, görüntüleme sistemlerine de uygulanabilir.

Ayrıca evimizde kullandığımız iç aydınlatma (ev aydınlatması diyoruz), sokak aydınlatması gibi alanlarda da kullanılabilir. Proje sadece LCD ekranlar üzerine yapılmış değil. Boya ya da ışıyan malzemelerin kullanıldığı her alana aslında biz bu malzemeleri adapte edebiliriz. Neden şimdiye kadar bu çok tercih edilmemiş, diye soracak olursanız çünkü bitki özütlerinin yapısı biraz daha karmaşık, anlaması güç. Bitkilerin içerisinde kırmızı renkte ışıyan da var, mavi renkte ışıyan da var, yeşil renkte ışıyan da var. Biz onları kendi malzeme bilgimizle endüstriyel kullanıma uygun hale ya da sentetik ve organik dediğimiz malzemeleri birleştirebileceğimiz şekilde düzenlemeye çalışıyoruz.

Peki hocam bahsettiğiniz mavi, sarı, yeşil renkleri nasıl elde ediyorsunuz?

Kırmızı rengi sarı kantarondan alıyoruz. Sarı kantaron da yaraların tedavisinde kullanılan, dağlarda yetişen yabani bir bitki. Yeşili üzerlik bitkisinden alıyoruz. Bu bitki de doğuda-güneydoğuda nazardan korunma amacıyla pek çok evde süs olarak bile kullanılan bir malzeme. Yine o da yaygın olarak bulunuyor özellikle Asya'da, Anadolu tarafında. Mavi ise ledin kendisinden geliyor. Beyaz ışık üçünün karışımından oluşuyor.

Bu yaptığınız proje sonuçlandığında çevresel kirliliğe bir çözüm olacak mı?

Tabii ki. Ben teknik olarak açıklayayım bu soruyu daha iyi anlaşılması için. Biz mavi ledlerin üzerine bir malzeme koyuyoruz. Bu malzeme normalde nadir toprak elementi içeren fosfor denilen bir malzeme. Aslında fosfor ama bu nadir toprak elementi dediğimiz maden Çin'den çıkarılıyor. Dolayısıyla sürdürülebilir değil, bir madeni var ve çıkarılma işlemi çevreye çok zararlı, bu malzemelerin kullanılması pek de sürdürülebilir ve zararsız değil. İkinci bir problem de ekonomik sorun çünkü Çin'e bağlıyız. Mesela Covid zamanı çipler sadece Çin'den geldiği için birçok teknoloji firması problem yaşadı çünkü çiplerin kargolanmasında sıkıntı çıktı. Herhangi bir ülkeye bu kadar bağımlı olmak ekonomik olarak da o ülkeye bağımlı olunması demek. Bu nadir toprak elementi içeren fosforlar da led endüstrisi de Çin'in tekelinde. İkinci aşama dediğimiz şey ise kuantum noktacıklar (ben öyle söylüyorum, böyle bir gruplandırma var mı emin değilim). Dükkanlara gittiğinizde gördükleriniz QD ledler. Bunlarda o nadir toprak elementi içeren fosforlar yerine bu defa ışıyan malzeme bulunuyor. Quantum noktacıkları katı yüzeye koyuyorlar ve yerleştiriyorlar.

Bu ne yapıyor peki? Çin'den birazcık bizim kopmamızı sağlıyor. QD’lerin ışımaları, dayanıklılıkları başarılı, bu yüzden şu anda onlarla da çalışılıyor epey. Bizim inorganik ve sentetik malzemelerle yaptığımız şey, QD’nin yerine girebilecek bir teknoloji. Daha da doğalı olarak düşünebiliriz. Bu da hem ekonomik bağımsızlığımızı sağlıyor hem de daha sürdürülebilir bir dünyanın önünü açıyor. Bir de şöyle ikinci olarak önemli bir durum var: ledler artık enerji tüketimi düşünüldüğü zaman sürdürülebilirlik açısından çok sağlıklı değil. Örneğin bizler önceden eski tip dediğimiz akkor ampuller kullanıyorduk. Şu anda birçok yerde ledleri görüyoruz aydınlatmada çünkü ledlerin enerji tüketimi çok iyi, daha uzun ömürlü, karbon emisyonları daha iyi ve her açıdan değerlendirildiğinde o eski tip ampulden daha iyi. Örneğin bu yüzden Avrupa Birliği akkor ampulleri yasakladı. Var olan akkor ampullerin kullanımı belki devam ediyordur fakat yenisini tedarik edemiyorlar. Avrupa'da şu anda çoğunlukla ledler kullanılıyor ve Türkiye'de de öyle, çoğunlukla ledler kullanılıyor. O yüzden ledlerin daha sürdürülebilir ve doğal olması çok kritik. Aslında bu proje de oradan çıkan bir fikir.

Loreal'in 20 küsur yıldır bilimde cinsiyet eşitliği için çalıştığını biliyoruz. Bu bağlamda aldığınız ödülü kadınların bilimde desteklenmesi konusunda nasıl değerlendirirsiniz?

Çok kıymetli buluyorum. Görünürlüğümüz gerçekten pek yok kadınlar olarak. Bu projelerle aslında kadın bilim insanlarının da böyle güzel şeyler yapabildiğine, üretebildiğine, farklı uygulamaları gerçekleştirebildiğine sadece bilim dünyası değil halk da şahit olmaya başlıyor. O yüzden çok kıymetli. Onun dışında verilen maddi bir destek de var. Günümüzde özellikle maalesef Türkiye'deki ekonomik koşullardan bilim dünyası da etkileniyor. Çok fazla olduğu söylenemez ama verdikleri miktar en azından bizi biraz daha teşvik ediyor. Onun dışında böyle güzel röportajlara neden olduğu için motive de ediyor ve görünürlüğümüz artıyor. Bunun yanı sıra bizler de mutlu oluyoruz projemizi anlatabildiğimiz için. Ayrıca bu durum networkü de arttırıyor çünkü ne kadar çok görünür olursanız o kadar çok network kurmaya başlıyorsunuz. O yüzden bu durum bilimsel olarak da bizi çok geliştiriyor çünkü yeni projelerin yeni çalışmaların hepsinin önünü açıyor.

Hocam peki ekibiniz de mi kadınlardan oluşuyor?

Bu bilinçle yapılmış bir şey olmasa da evet ekibim çoğunlukla kadınlardan oluşuyor. Ekibim şu an dört yüksek lisans, üç lisans, bir doktora öğrencisinden oluşuyor ve sadece bir lisans ve doktora öğrencim erkek, diğerlerinin hepsi kız öğrencilerimden oluşuyor.

Hem bir akademisyen hem de bir bilim insanı olarak, araştırmalarınızı yaparken sizi en çok motive eden şey nedir?

Ben merak ediyorum ve o merak duygusu aslında beni motive tutuyor. Sorgulamayı ve acaba yeni ne yapabiliriz, sorusu benim motivasyonumu güçlendiriyor. Sevdiğim işi yapmak da tabii ki bir motive sebebi.

Zorlandığınız noktada ne yapıyorsunuz, ekip arkadaşlarınızla birbirinize destek olup mu çözüyorsunuz sorunları, nasıl ilerliyor süreç sizin için?

Grubumla zaten rutin her hafta toplantılarımız oluyor. Dolayısıyla her sorunu tartışarak devam ediyoruz. Örneğin deneysel bir şey mi var yoksa gerçekten elde ettiğimiz sonuçlar mı değerlendirmeye değer, bunların tartışmasını yapıyoruz. Rutin toplantılar bizi projenin içinde tutuyor. İkinci olarak, sorunlar her zaman oluyor ama ben şunu hep söylüyorum: akademik hayatta yaşadığımız şey sorun ve sorunları çözmek üzerine kurulu. Bu gerçekten bir süre sonra rutininiz olmaya başlıyor çünkü sorun olmaması için yüzde yüz bilinen bir şeyi tekrar ediyor olmamız lazım ama biz öyle bir şey yapmak istemiyoruz. Dolayısıyla burada risk alıyoruz. Yeni bir şeyin içerisinde sürekli bocalıyoruz. Sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Literatür araştırıyoruz, tecrübemiz üzerinden sonuçlar bulmaya çalışıyoruz, o da olmazsa eğer bu işle uğraşan ve fikir paylaşabileceğimiz, sorabileceğimiz birileri varsa onlarla konuşuyoruz. Genelde çözüyoruz yani sorunlarımızı bu yöntemlerle.

Son olarak benzer hayalleri paylaşan kadınlara, öğrencilere, bilim alanında çalışmak isteyen gençlere tecrübelerinize dayanarak bir mesaj vermek isteseniz ne söylemek isterdiniz? 

Çok zor olsa da (biliyorum çok zor) sorunlar karşısında ilk olarak pes etmemek diyorum ikinci olarak ise merak etmek ve sorgulamaktan vazgeçmemek diyorum. Eğer bilimsel olarak bir şeyi araştırmaya, bir şeyi öğrenmeye ya da yeni bir şeyler üretmeye merakınız varsa kesinlikle hayallerinizin peşinden gidin, diyorum. Zorluk mutlaka olacak, her zaman var. Hayatınızın bir safhasında olmazsa diğer safhasında mutlaka olacak ama burada önemli olan hedefe kitlenip “Evet ben bu işi yapmak istiyorum,” diyebilmek. Kişiler yüzünden hayalinizden vazgeçmeyin. Eğer siz gerçekten istemiyorsanız onu bırakabilirsiniz ama “A kişisi bana bunu yapıyor, şunu söyledi,” gibi durumlarda pes etmemek gerekiyor. Sinir sistemimizi ayakta tutmamız, güçlü olmamız gerekiyor çünkü duygusal olarak daha çok etkileniyoruz biz.

Bizim sorularımız bu kadardı hocam siz eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Belki bir de çoklu alanda çalışmanın olumlu taraflarından bahsedebilirim ek olarak. Çünkü benim geçmişine bakarsak Biyoloji, Biyomühendislik ve Malzeme Bilimi diye evrilen bir tecrübem var ama bu durumum aslında beni bu projede öne çıkardı. Günümüzde Biyoloji çalışan kişiler optik bilgisine çok sahip değiller. Optik bilgisine sahip olanlar da pek biyolojik şeylerle uğraşmıyorlar ya da pek farkında değiller. Literatürde farklı bitkilerin ışıdığına dair yayınlar var ama bu bilgiyi kullanan ya da farklı bitkileri detaylıca incelendiği bir uygulama alanına sokan pek kimse yok. Dolayısıyla bu proje benim biyoloji ve optik bilgimin aynı potada eriyip çıkardığı bir sonuç. Uzun vadede bakıldığı zaman bu durum bir avantajı da yanında getirdi bana. Farklı alanlara ilgi, bilimsel gelişme için çok önemli ve yeni bir şeyler üretebilmek için de çok önemli. Diğer türlü kendi çevremizde dönüp durmaktan öteye gidemiyoruz. O yüzden ben akademik hayata girecek olanlar için de şunu öneriyorum: evet kendi alanınıza hakim olun ama mümkünse farklı bir alanda da, kısa süreli de olsa bulunun. O yüzden farklı alanlara yönelip hem sorunları anlamak adına hem de daha yenilikçi düşünebilmek adına farklı alanlarla iletişim halinde olmak çok kritik bence.

Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz hocam.

Ben teşekkür ederim, çok keyifliydi benim için.